Bu mektubu okuyan sevgili “insan”,
Tanımadığım halde sana mektup yazmamın birkaç nedeni var. İlk
ve en önemli nedeni, halisane niyetlerle, anlaşılmak ve anlamak…
Bilmiyorum en son ne zaman mektup almıştın, ben hiç almadım.
Bu yüzden de kendi çapımda bir deney yapmaya karar verdim. Bu mektubu sadece sana değil ülkenin farklı
illerinde, bulunmadığım yerlere, adresleri internet haritalarından rastgele
elde etmek suretiyle başka insanlara da gönderdim. Senin iyi bir insan olduğuna
inanmak istediğimden çeşitli iletişim bilgilerimi zarfın iç yüzüne yazdım ve
bunları benimle iletişime geçmek dışında amaçlarla kullanıp paylaşmayacağına
inancım var. Ayrıca bir deney olarak başlattığım bu hareket gözlemlenebilsin
diye bir internet sayfasında da sonuçları raporlar ve düzyazılar halinde
paylaşıyor olacağım. Tabii ki eğer sen de merak edersen bir parçası
olabileceğin bu deneyi adresini yazdığım web sitesinde takip edebilirsin. Mektubumu
okuduktan sonra benimle iletişime geçmek için sende bana bir mektup yazar ve “paylaşmanı
istemiyorum” demez isen cevap mektubunu da bu sayfaya koyacağım. Bu fikrimden
bahsettiğim ve bu mektubun ilk halini okuttuğum insanların çoğunluğunun “yazın
çok kötü” demesi ve çoğaltmada ki kolaylık sebebiyle istediğim halde tamamen el
ile yazmıyorum ama sana ikinci bir mektup yazmam gerekirse yani iletişimimiz bu
şekilde devam ederse kötü yazımla sen de tanışabilirsin.
Benim adım Celal Aşkaroğulları. 23 yaşında bir üniversite
öğrencisiyim. Zengin değilim, fakir de.
Memur bir babanın ve memur emeklisi bir annenin çocuğuyum. Herhangi bir
partiyle bir bağım yok ama elbette bir dünya görüşüm, “insanca” bir dünya
hayalim var. Bu yüzdende endişelerim, derin kaygılarım var.
Beni harekete geçirende bu derin kaygılar oldu. Biliyorsun
yakın zamanda geleceğimizi şekillendirecek bir seçim var. Sakın yanlış anlama;
partizanlık, fanatiklik, tarafgirlik için yazmıyorum bu satırları. Ben sadece
senin tarafından anlaşılmak istiyorum. Doğrusu bu sınırlı satırlarla bu nasıl
olacak bilemiyorum.
Hepimiz refah içinde, sağlıklı ve huzurlu yaşamak isteyen
insanlarız. Her insan gibi de sevgiyi, şen olmayı, adaleti, üretmeyi, tüketmeyi
ve mutlu olmayı hak ediyoruz. Bu dünyanın ziyaretçileri olarak ailelerimize,
sevdiklerimize, çeşitli nesnelere sahibiz ve hepimiz insan olarak ayrıma
uğramaksızın insanca yaşamayı hak ediyoruz.
Birer birey olarak bize bu konforu sağlaması için soyut bir
kavrama, “devlet”e güç kaynağı oluyoruz. Kaynak olduğumuz bu pek çok şeye
muktedir güç adalet dağıtmaktan, bize ait olan bir şeyin bizde kalmasından,
sağlıklı olmamızdan, haklarımızın korunmasından, temel ihtiyaçlarımızı
karşılamaktan; insanca üretmemize ve insanca tüketmemize, refah ve mutluluk
içinde doğup, sağlıklı bir ömür geçirip, bu ömürde potansiyellerimize
ulaşmamıza ve huzur içinde ölmemize ortam hazırlamaktan da sorumlu. Çünkü
“devlet” dediğimiz güç, kendine güç veren insanlar için var bence. Benim bu
mektubu sana yollamam gibi sahip olduğumuz cumhuriyette yüzyılların gözünde bir
deneydir belki. Bu deney, bu devlet; mükemmel olmayabilir ama yaşayan
vatandaşları olarak, hele bu zamanda, onu mükemmelleştirmemiz mümkün.
Biliyorsun yakında bir seçim yapacağız. Bu seçimle vatandaşları üzerinde engin
kudrete sahip olan bu gücü kimin denetleyeceğine, güvence altına alacağına
ve/veya kontrol edeceğine karar vereceğiz. Bu kararımız yaşadığımız ortamı,
çevreyi tabii olduğumuz kuralları ve kanunları, üstünde konuşacağımız
kavramları, belki de sahip olduğumuz hakları etkileyecek.
Kimseye “Bunu seçme, şunu seç” deme hakkım yok. Sadece seçim
yaparken, değerlendirme yaparken bazı soruları kendine sormanı istiyorum. Ben
kendime şunları soruyorum:
İnsan, insanlık nedir?
Özgürlük, adalet, eşitlik her insanın hakkı mıdır?
Başının üzerinde bir dam, ayağının tabanında bir katman,
ocağında bir aş herkesin hakkı mıdır?
Bilmediğimi bilmek, tanımadığımla tanışmak mı yoksa bana
söyleneni sevmek, bana söylenenden nefret etmek mi doğrudur?
“Biz iyi insanlarız” diyebilmek mi yoksa “Ben iyiyim, o kötü,
o ondan daha kötü” demek mi hoştur?
Dönüp dolaşıp bir payı bir şekilde bana aktarılacak
kaynakları yönetenler bana mı hizmet ediyor kendilerine mi?
Bana imkan sağlayanlar bunu işi olduğu için mi yapıyor, lütuf
mu ediyor?
Bir ülkenin tüm vatandaşlarını kastetmek için “kamu” kelimesi
kullanılır. Kamu malları ve çıkarları kimseye ait olmadığı gibi her vatandaşa
aittir. Beni yönetecek kişi kamu mallarını ve çıkarlarını kutsal görüp korur
mu? Yoksa seçilmek ona kamu mallarını kendine ait hissettirir mi?
Seçtiğim
insan ne kadar sık “onlar” ve “biz” diyor? Onlar kim? Biz kimiz?
Ben birisine denetlenmeyecek güç mü vermek istiyorum yoksa
güçleri düzenleyip ve denetlerken beni koruma yetkisi mi?
Güç sahibi kılacağım kişi kamuya mı sadık olacak yoksa
kendine ve “biz” dediklerine mi? “Onlar” dediklerine ne olacak? İnsanca
yaşayabilecekler mi? “Biz” kapsamına girenler huzur içinde olacaklar mı? “Biz”
içindeki insanlar eşitlik mi yaşayacak yoksa ayrıcalık mı?
Bana verilen haklar korunup gözetilecek mi, genişletilecek mi
yoksa yok sayılıp hiç edilip elimden alınacak mı?
Sınırlarımızın dışında barışa ve insanca bir düzene mi
katkımız olacak, yoksa bunu yapma vaadiyle ikna edilip, kaos ve karmaşa yayıp,
ölüp öldürecek miyim?
….
gibi pek çok
sorum var. Senin kendine neleri sorduğunu da okumak isterim doğrusu.
Bana buraya kadar katlandığın için çok teşekkür ederim. Rastgele
seçtiğim bu adreste sen vardın ve sana düşüncelerimi anlatma fırsatı elime
geçtiği için çok mutluyum. Anlaşılmak kadar anlamakta istiyorum. Bu yüzden
göndereceğin bir cevap, öylesine yazacağın bir şey beni çok mutlu edecek. Bu
mektubun deney tarafını sende benim kadar merak edersin diye internet sayfasını
mümkün olduğunca güncel tutmaya çalışacağım.
Umarım insanca hayallerin,
hayallerinin gerçekleşeceğine inancın, yaşamaya umudun vardır.
Kendine iyi bak
Celal Aşkaroğulları
.jpg)
17 Temmuz 2014 04.35